3 Kasım 2020 Salı

DEPREM / YAŞADIM BİLİYORUM



Ben depremi yaşadım.

99 yılı Ağustos ayıydı.

Kendi halimizdeydik.

Yaz akşamının, yıllık iznin ilk günlerinin heyecanı vardı.

Sinop'tan annem, babam, kardeşim gelmişti Yalova'ya o sabah.

Akşam hep beraber dışarı çıkmıştık.

Çınarcık sahilde oturup annemle yıldızları izlemiştik.

Geç saatte eve geldik, yorgunduk.

Odalarımıza çekildik.

Daha uykuya teslim olmamıştık ki o korkunç gürültü ve ardından şiddetli ama çok şiddetli sarsıntı başladı.

Ben ne olduğunu bile anlayamadan babamın sesini duydum deprem oluyor diye bağırıyordu.

45 saniye bütün hıncıyla sarstı bizi toprak ana.

Sonrası karanlık.

Ağlayarak, korkarak aşağıya indik.

Şehir kapkaranlıktı.

Apartmanda ki polis arkadaşın telsizinden şöyle bir ses duyduk :

- Sesimi duyan polis memuru arkadaşlar görev başına Yalova yerle bir oldu!

Biz de sağlıkçıyız baba kız.

Daha kendimize gelemeden hastaneye ulaşmak üzere yola çıktık.

Yanan evler, sokaklar insan seli, ağlayanlar, yaralılar, yıkıntılar arasından hastane bahçesine ulaştık.

Hastane bahçesi mahşer yeri.

Herkes ağlıyor, herkes korkmuş.

Kaç kişiye serum taktım, kaç dikiş attım bilemiyorum.

Arkadaşlarımız öldü.

Ben kendi arkadaşlarımın cesetleri arasında dolaştım.

Sarıldım ağladım.

Ailelerimizden kayıplarımız oldu.

Kuzenlerimi kaybettim ben.

3 ölü 1 kayıp. 

Tarık hala kayıp olarak kayıtlı ne ölüsü ne dirisi bulundu.


Depremden sonra bize 10 gün izin verdiler.

Memleketlerinize gidin yardım ekipleri işi devralmıştı.

Sinop'a gittim.

Hayatın devam etmesine çok şaşırmıştım.

Her yer yaz havasındaydı ve insanalar mutluydu.

Ben dört duvar arasına giremiyordum bile.

Gözyaşlarım dinmiyordu.

Dayanamadık, kendimizi ait hissettiğimiz Yalova'ya geri döndük.

Çünkü biz burada birbirimiz anlıyorduk.

Gözlerimizi aynıydı, aynı bakıyorduk.

Mart ayına kadar hastane bahçesinde çadırda yaşadık.

Sonra ne kadar korksakta evimize döndük.


O arada Düzce depremi oldu, Adalar Depremi Oldu.

Sonra Van.

Sonra Elazığ.

Şimdi de İzmir.

O kadar iyi anlıyorum ki oradaki insanları.

O korku dolu gözleri.

Ben 21 yıldır hala sallanıyorum kafamı yastığa koyduğumda.

Çiğ et görmeye, az pişmişini yemeye tahammülüm yok.

O koku hala burnumda.


Önlem falan alındığı yok.

Çarpık kentleşme tam gaz devam.

O zamanlar tamamen yıkılan Yalova'nın özellikle bir bölgesi bugün yine en lüks yapılaşmanın olduğu yer oldu.

Her yer ev, her yer beton.


Olası İstanbul, Yalova ya da adı ne olacaksa o depremde her evden bir cenaze çıkacak.

Oldu bitti, geçit gitti bir durum değil deprem.

Hiç bitmeyecek ve inanın o ilk anının korkusu hiç geçmeyecek.




6 yorum:

  1. Ateş düştüğü yeri yakıyor, yakıyor ve geçmiyor...

    YanıtlaSil
  2. Ahh ah... Ne kadar büyük bir şok içindeydik biz taaa Afyon' dan hissettik o sarsıntıyı. Kepçelerle gömülen insanları tv de izleyip kahrolmuştum. Çok geçmiş olsun size ve tüm ülkeme Allah bir daha göstermesin diye temennide bulunuyoruz ama ne yazık ki iyimser bi yaklaşım bu.
    Allah korusun diyerek bitiriyorum yazımı.

    YanıtlaSil
  3. Benim sektör prefabrik olduğu için 2005 yılı Pakistan'da ve 1999 Düzce'de deprem sonrası hemen oradaydım. Pakistan'da ki deprem, sel hepsini yaşadı. Artçılar selden sonra kaybolan insanlar çadırlarda ki yaşam gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Allah bir daha bu acıları yaşatmasın.

    YanıtlaSil
  4. ayy bir daha böyle anıların olmasııın :)

    YanıtlaSil
  5. Yazdıklarınız çok ürkütücü. Bunları yaşamaya can nasıl dayanır. Ve insan unutuyor mu, çaresizliğinden mi bilmiyorum, yıllar geçse de değişen bir şey olmuyor. İnsanlığımızdan utanıyorum.

    YanıtlaSil
  6. Tüylerim diken diken oldu okurken. Siz bir de bunları yaşamış biri olarak, sizin duygularınızı yazmanız da mümkün olmayacaktır, tarifi olmadığına inanıyorum o hislerin... cok acı, büyük acı.. Ne yazık ki ruhumuza da öyle dikiş atıp, pansuman yapıp devam etmek zorundayız hayata. Gönülde yaralar baki kalacak olsa da.

    YanıtlaSil