16 Ağustos 2012 Perşembe

17 AĞUSTOS 1999 ve ben ordaydım

Güne o kadar keyifli başlamıştım ki.
Güzel bir ağustos sabahı, annem babam kardeşim yanımda.
Denize gidelim yok yok piknik yapalım, akşamda bir Çınarcık yaparız mis gibi olur di mi?

O gün gezdik, tozduk. Henüz bebelerim doğmamış daha. Eşim ve ziyaretimize gelen ailem beraber planlar yaptık.Alışverişe çıktık vs vs.

Akşama doğru o kadar o kadar sıcaktı ki, evden kendimizi dar attık. Sahilde dolaştık. Acilde nöbetçi olan o günkü ekibi ziyarete gittik.Beraber dondurma yedik.Sonra daha geç bir saatte Çınarcık sahile dolaşmaya çıktık. Deniz kenarında gezerken annem:

-Yıldızlar ne kadar güzel, ne kadar çok yıldız var dedi.

Gerçekten de yıldızlar sanki gökyüzünde endamlarını sergilermişcesine yayılmışlar ve ışıl ışıl insanlarla cilveleşiyorlardı.

Saat gece 02.50 gibi eve geldik.Babam:

-Ben çok yoruldum, hadi yatalım dedi.

Ve  yatmak üzere terasta onlar için hazırladığım odaya çıktılar.Bende elimi yüzümü yıkadım, üzerimi değiştirmek üzere odaya girdim.Tam yatağın kenarına oturmuştum ki!!!

        Tam o anda nerden bilebilirdim ki saat 03.02 idi ve aynı anda binlerce insan can verecekti.Bir sürü göçmüş ev, bir sürü yangın, bir sürü yaralı, bir sürü viraneye dönmüş şehir ve bir sürü bizim gibi ne yapacağını bilemeyen insan.

O kadar çok sallandık ki aşağıya nasıl indik, biz nasıl sağ kaldık bilemiyorum.Tek bildiğim apartmanımızda oturan polis İsmail abinin telsizinden gelen "Yalova yerle bir oldu, sesimi duyanlar görev başına" anonsu oldu.



Ben daha ne olduğunu anlamadan babam daha önce deprem yaşamış olduğu için;

-hadi hastaneye gidelim, şu anda bize çok fazla ihtiyaç vardır dedi.

O kadar insan ne zaman toplandı, bu kıyamet bu kadar büyük nasıl olabilir?
Düşünmeden, acile koşturdum. Arkadaşlarımızla sarıldık, ağladık, ağladık, korktuk ama çalışmaya da başladık.O gecenin karanlığında ne kadar insana serum taktım, kaç dikiş attım, ne yaptım hiç hatılamıyorum.Sabahın ilk ışıklarında ellerim,üstüm başım kan içindeydi ama en kötüsü yüreğime kan oturmuştu...

Sabaha doğru aramızdan eksilenleri fark etmeye başladık. Haberler gelmeye başladı.
Şefika'nın evi yıkılmış, Salih beyin evi, Melih beyin, Gürsel beyin onun, bunun herkesin evi yıkılmış.Tarık, dayımlar ölmüşler. Yalova yıkılmış, Gölcük yıkılmış, Gebze'de ailemiz var haber alamıyoruz.
Yoklar işte herkes burda onlar yok...
Sonrasında aslında herkesin yok olduğu sadece bizim kaldığımız gördük.(ölü sayısı o kadar çoktu ki)

Öldüler...
17 Ağustos 1999 da hep beraber öldük...


Bu mübarek ramazan gününde depremde ölenlere tekrar rahmet, kalanlara sabırlar diliyorum.
Ve diliyorum ki böylesi bir acıyı hiç kimse bir daha tecrübe etmesin...

13 Ağustos 2012 Pazartesi

SİZİN Kİ DE DERT Mİ?

Dün akşam annemlere iftar sonrası çaya gittik.Biz çay içerken büyük oğlum Oğuz Barkın çaktırmadan bilgisayarın başına kurulmuş,oyuna başlamış bile.Küçüğüm Ozan Deniz geldi ve abiyi bana ispitledi.(çünkü abimiz internet olayını abartmaya çok meğilli evde kim varsa tetikte bekliyor)Neyse Oğuz'a seslendim ve yanımıza gelmesini, bilgisayarı kapatmasını söyledim.
-Ya anne dur U....'la yeniden sevgili olduk dedi.(daha oğlum 11 yaşında)
-Nasıl ya?
-Anne işte beni sevdiğini söyledi, sevgili olalım dedi.Bende kabul ettim....




Annem babam ve ben dumura uğramış oturuyorken küçüğüm derin bir nefes aldı ve:))

-Sen söyledin kurtuldun ya ben!!! dedi.  (daha 7 yaşında)

Annem ve ben pıskırarak gülmeye başladık.
-Anne öğretmenimden korkuyorum,keşke erkek olsaydı öğretmenim o beni anlardı...dedi...

Aşk sen ne güzelsin..
Hem de her yaşta...